Tüplü televizyonlar tarih oldu! Ya alışkanlıklarımız?

Tanımadığım bir otobüs dolusu insan ile iki günlük harika bir geziye çıktım. Bol bol yedik, gezdik. Gezinin ikinci gününde arka koltuklardan birinde oturmuş yediklerimi sindirmeye çalışırken, artan kan şekerim nedeni ile mayışık gözlerle etrafı izliyordum. O sırada otobüse artık tanışık olduğum diğerleri binmeye, yerleşmeye çalışıyordu. Kış aylarında olmamıza rağmen hava yaz gibiydi. Hepimiz kalın kıyafetler ile geziye katılmıştık, havanın güzel olacağını ön görememiştik. Orta sıralarda oturan biri sıcağa dayanamayıp oturduğu koltuğun üzerindeki klimasını açmaya çalıştı. Önce plastik havalandırma perdelerini açtı, kapadı. Sonra nuavini çağırma düğmesine bastı. Basmasının sebebi yardım istemek değil, klimanın çalışmasını sağlamak idi. Fakat o ihtiyaç duyduğu serin hava hala gelmemişti. O kırmızı istek düğmesine arka arkaya sekiz kez bastı ve iki kez hava deliklerini kontrol etti. Bir ihtimal sıcaktan içinde biriken öfke enerjisi ile, otobüsün kliması hiddetinden korkar ve çalışır ve ihtiyaç duyduğu serinliğe ulaşır diye düşündü herhalde. Bunu günlük hayatta çoğumuz yapıyor olabiliriz. Çalışmayan uygulama olduğunda telefona parmaklarımızı bastırarak, tekrarlayan vuruşlar yaparak, çalışmayan bilgisayarı okşayarak, açılmayan kapıyı tekmeleyerek… Otobüse geri dönecek olursak düğmeyi zorlayan arkadaşım bilişim sektöründe danışmanlık yapıyor, 25 yaşlarında. Aslında düğmeye bir kez basmak ile yüz kez basmak arasında bir fark olmadığını yaş ve iş yaşamı nedeni ile çok iyi biliyor. Mayışık gözlerle onu izlerken aklıma tüplü televizyonlar geldi. Özellikle ömrünün son zamanlarında görüntüsü kayan, renkleri birbirine giren veya ekranı kararan tüplü televizyonlarımıza sağdan sağdan tokatlayarak kendine getirirdik. Önce minik bir dokunuş ile şansımızı dener, görüntü gelene kadar da şiddeti arttırırdık. Eninde sonunda muhakkak düzelirdi. Acaba 1997 yılında doğmuş arkadaşım hayatında hiç tüplü televizyon görmemiş olmasına rağmen bu tokatlama eylemini nereden edinmiş olabilir? Alışkanlık mı? Genlerden mi? Öfkenin dışa vurumu mu? Bir şeyi çok isteyip onun için çabalak mıydı dürtmek? Yoksa daha akılcı yöntemler mi denemeli? “Kaptannn! yanıyoruz havalandırma çalışacak mı?” Bilmiyorum kaçınız bu tür ısrarlar kullanarak başarıya ulaştınız, bende hiç işe yaramadı. Temel neden istediğimize ulaşamamanın oluşturduğu minik bir tepki ise, öfke de gayet insani ve bedenin alarm mekanizması ise, modern dünyanın insanları olarak rahatlamak için cihazlarımızı hor kullanmayalım. Bugünün dünyasında karşılık veremeyen cihazlarımız gelecekte karşılık verebilir, aman dikkat diyeyim.

Yorumlar

Yorum bırakın